Pişşt Spiker

Birkaç yıl önce spor medyasının en sevilen figürlerinden olan Uğur Ozan Sulak büyük bir değişim yaşıyor. Peki bu değişim bize spor medyası hakkında neler anlatıyor?

Haftanın Olayı’nın startını işinin başında olan haftanın spikeri ile veriyoruz. İşte karşınızda üstatlarının koyduğu çıtaları yıkıp geçen bir basketbol spikeri özelinde spor medyamızın vaziyeti.

Türk spor medyasının etik değerler konusunda her geçen gün yozlaştığı bir gerçek. Peki bu yozlaşmayı tespit edip her gün medyanın içinde bulunduğu durumdan şikayet edenler nereye dayandırıyor yaşanan çürümeyi: Cüzdanlarını amigoluk ile dolduran, entelektüel kapasiteleri zayıf ve işlerinde son derece yetersiz olan futbol muhabirlerine. Amigo muhabirliğin toplumsal kutuplaşmayı körüklediğinden yakınmak işin kolayı olduğu için okumuş yazmış insanlarımız soluğu hemen burada alıyorlar. Söyledikleri yanlış değil, haksız değil; ancak cesur da değil. Sahip oldukları etki alanlarına rağmen süregelen dalganın yönünde en ufak bir sapmaya bile neden olamıyorlar. Bir rengin sesi olan muhabirlerden ve onların tweetlerinin altına doluşan kandırılmaya hazır kitlelerden bu kadar bahsederek farkında olmadan onların ekran görünürlüğünü bile artırıyorlar. Hatta bir kısım entelektüel kendi günahlarını bu avam kitleyi kullanarak aklama çabası içine giriyor. İşin özü şu: Türk spor medyası dibe batmış durumda. Medyanın canlanması için bir değişim şart ve bu değişim dağın eteklerinde debelenenleri değil, zirvede konumlananları eleştirerek mümkün olabilir. Çünkü amigolukla var olabilenlerin değişebilme ihtimalleri yok. Değişirlerse aç kalırlar. Peki ya zirvedekiler?

Uğur Ozan Sulak: Basketbol spikeri, yorumcusu, gazetecisi, yazarı, moderatörü… Bana göre son yılların en dolu röportajlarına Socrates Dergi’de imza atmış bir kişi. Gerek basketbol bilgisi, gerek karşısındakini konuşturan sorularıyla her ay merakla çevirdiğimiz sayfaların sahibi. Moderatörlükteki başarısına ve mizahtaki becerisine diyecek bir şey yok. Socrates, BeIN, S Sport, Bilyoner, NTVSpor, Tivibu Spor derken çalışmadığı yer de kalmadı zaten. Spikerliği teknik açıdan tenkite açık ama çalıştığı mecralarda işinin hakkını vermediğini söylemek haksızlık olur. Tam bir yeni nesil medya starı. Veya starıydı, geçtiğimiz yıla kadar. 2022-2023 sezonunun sonundan itibaren manzara değişmeye başladı. Erdem Can’ın Anadolu Efes’in başına geçmesi ve ardından başarısız olmasına rağmen görevinde kalması yönünde Uğur Ozan Sulak’ın verdiği çabanın farkına varmayan kalmadı. Bu öyle bir çabaydı ki, başarısızlığa kılıf uydurma konusunda üç değil otuz üç mektup açıldı. Her hafta türlü bahaneler programlarda sıralandı. Neyse ki önümüzde puan tablosu var ve Erdem Can ile yollar ayrılırken Efes’in rekabetten aylar öncesinde kopan Asvel ve ALBA Berlin’i ayıkladığımızda elde kalan fiilî ligin sonuncusu olduğunu biliyoruz. Uğur Ozan Sulak ise herhalde puan tablosu gibi fasa fiso ölçütler yerine beraber yaptıkları röportaj sayısı gibi kıymetli ölçütleri tercih ediyor ki Eurostep’in sezon sonu programında Tomislav Mijatović’in başarısını konuşurken hâlâ bir yandan Erdem Can için mektup açıyor. Basketbolseverler bu ahbapçılığın farkındalar ve uzun süredir Sulak’ın her programının yorum kısmında şikayetlerini dile getiriyorlar. Uğur Ozan Sulak’ın bu tepkilere cevabı ise artık ülkece ezberlediğimiz “Bunlar troll!” manasına gelecek bir ciddiyetsizlik içerisinde gülmek oluyor. Bana göre kendisinin bu gülüşü Socrates Dergi takipçilerini çeşitli çıkar ilişkileri için harcamayı temsil ediyor. Ahbapçılığı nedeniyle yapılan eleştirilerden sıyrılabilmek için avam kitlenin özelliklerini, seviyesini her daim koruyan kaliteli bir takipçi kitlesini yüklüyor. Ahbabını koruma güdüsü toplumun her tabakasında varlığını sürdürüyor ve görünen o ki nesiller değişse bile sonuç değişmiyor. 

Nesillerin değişmesine rağmen değişmeyen bir başka nokta var ki diptekiler ile zirvedekileri ATM sırasında buluşturuyor. Kulüplerden beslenmenin bir yolu onların borazanlığını yapmak olsa da ticari ilişki yöntemleri bununla sınırlı kalmıyor. Biz iğneyi zirveye batırmaya devam edelim. Her daim futbol basınındakilerin çok ötesinde bir eğitim düzeyine ve entelektüel birikime sahip olmalarıyla övgüler alan basketbol gazetecilerinin menajerlik, gözlemcilik, danışmanlık vb. adı altında doğrudan şubeler ve basketbolun diğer paydaşları ile ticari ilişkiye girmesi yıllardır kapanmayan bir konu. Murat Murathanoğlu hakkında zamanında Bilgin Gökberk’in ve onun programına bağlanan Hidayet Türkoğlu’nun söylediklerini hatırlamak lazım1. İddialara göre Murathanoğlu kayınbiraderi olan basketbol menajeri Yaman Eymür üzerinden menajerlik işleriyle ilgileniyor ve buradan para da kazanıyordu. Burçin Badem, Murathanoğlu hakkındaki iddiaları ileri götürmekle kalmayıp Murathanoğlu’ndan sonraki Murathanoğlu olan İsmail Şenol hakkında da benzer iddialarda bulunuyordu2. İsmail Şenol’un 2016 yazında Galatasaray’a transfer olan Russ Smith’i o yaz yolların ayrıldığı Errick McCollum’un ikili oyunu daha iyi yöneten hali olarak pazarladığı ama sonrasında sildiği tweetleri basketbolseverler zaten hatırlayacaktır. Eğer bu vahim iddialar doğruysa ansiklopedilerde çıkar çatışmasına örnek olarak konulabilecek ilişkiler mesleklerinde zirveyi temsil eden kişiler tarafından kurulmuş demektir. Aynı yolun yolcuları olduğu iddia edilen Murat Murathanoğlu ve İsmail Şenol’un aralarındaki husumet hepimizin malumu. Hepimizin malumu olan bir başka konunun kameralar önünde kavga eden kişilerin konu maddiyata gelince hep birlikte el kaldırması olduğunu düşününce aklıma şu soru geliyor: Acaba ucuza karnıyarık-pilav, talaş böreği yiyebileceğimiz bir basketbol spikerleri lokantası da var mıdır? Zirvedekiler hakkındaki gerçekleri bilenler ve susanlar amigo muhabirleri eleştirmekten geri kalmayan kişiler oluyor. X gazetesi ekolünden, Y gazetesi ekolünden yetiştiklerini göğüslerini gere gere anlatan o gazeteciler sözüm size: Muhabirlerin girdiği ilişkiler çıkar çatışması oluyor da spikerlerin girdiği ilişkiler çıkar çatışması olmuyor mu? Bu iddialar 20 senede sadece 2-3 kişi tarafından yazılacak kadar hafif iddialar mı? Üstelik zirvedekilerin topluma karşı sorumluluklarını ve meslekteki pozisyonlarını değerlendirince amigo muhabirlerden daha büyük bir günah işledikleri de ortada değil mi?

Neyse ki devir değişti ve bizim yeni nesil medya starlarımız var. Kendileri kulüplerle aralarına sert bir çizgi çekiyorlar ve asla girift ilişkilere girmiyorlar. Mesela bu yazının başrolü olan Uğur Ozan Sulak’ın günahları ahbapçılıkla sınırlı kalıyor, ancak eleştiriler Erdem Can ile bitmiyor, çünkü insanların hayatta yalnız bir tane ahbabı olmuyor. Erdem Can ile başlayan mesele ile Sulak’ın program partneri İbrahim Kutluay ve Fenerbahçe üzerinden devam ediyor. Yıllardır yaptığı programlarda taraflılık konusunda pek bir eleştiri almayan Sulak son dönemde bu söylemlerden kurtulamıyor. Görünen o ki, ahbaplık müessesesi medya mensuplarını belirli taraflara sürükleyebiliyor. Galatasaraylı Uğur Ozan Sulak da öyle bir sürükleniyor ki, iş Panathinaikos-Fenerbahçe maçında Tarık Biberoviç’in üçlüğünden sonra sağındaki İbo Ağabey’ine dönerek yumruk şov yapmaya kadar gidiyor. Ahbapçılığın böylesi! Veya belki de biz iyimserizdir ey basketbolseverler. Belki insanlar sadece ahbapları için takım değiştirmiyordur. Belki Uğur Ozan Sulak’ın Saras Jasikevicius’un Fenerbahçe’nin başına geçmesinin ardından heyecanla atıp sonradan sildiği tweetin sebebi Saras’a duyduğu hayranlıkla sınırlı değildir. Belki gerine gerine verilmiş bir mesajdır. Belki Biberoviç’in üçlüğünden sonraki yumruk şovunun nedenini sağında oturan İbrahim Kutluay’da değil, solunda oturan Sertaç Komsuoğlu ve Derya Yannier’de aramak gerekir. Belki bu dört kişilik Atina organizasyonu bir balayı programıdır. Belki önümüzdeki sezon Maurizio Gherardini yuvadan uçacak, Derya Yannier bir üst pozisyona geçecektir; Derya Yannier’in terfisiyle boşalacak Genel Menajer koltuğuna da birileri bir sıra sola kayarak geçiş yapacaktır.  Acaba bu sola kayma başantrenörün transferinde bile etkili olduktan sonra kaçınılmaz mı olmuştur? Bilirsiniz, genellikle genel menajerler eski scoutlardan seçilir. Scoutların oyuncu gözleri iyidir. Eminim Fenerbahçe de önümüzdeki sezon olası bir değişiklik halinde “oyuncu gözünü test ettiği” bir aday bulacaktır. Gerçi o koltuğun sahibi çoktan bellidir. Fenerbahçe gibi bir kulüp işi son dakikaya bırakmamıştır ve bizim bilmediğimiz o isim ülke ülke gezerek önümüzdeki sezonun kadrosu için oyuncu izliyordur. Konu dağıldı sanki. Nerede kalmıştık? Hah, salondaki boş koltuklardan bahsediyorduk. Elbette insanlar boş olduğu takdirde salonda bir sıra kayabilirler. Ancak yandaki konforlu koltuğu gözüne kestiren kişilerin “Aman kendi koltuğum da cepte dursun.” diyerek montlarını eski koltuklarında bırakmamaları gerekir.

Medyadaki çürüme elbette Türkiye ile sınırlı kalmıyor. NBA’in ana yayıncısı ESPN’de çalışan Doc Rivers’ın Milwaukee Bucks koçu Adrian Griffin’in kovulmasının ardından Bucks’ın başına geçmesi ile beraber öğrendik ki; meğer Doc Rivers ESPN’de yorumculuk yaparken Bucks’ın isteğiyle şu an selefine dönüşmüş Adrian Griffin’e danışmanlık veriyormuş. Durum net, ancak buradaki ilişkinin nasıl tanımlanacağı konusunda Türkçe derslerinden hatırladığımız “tanık gösterme” metodunu kullanalım. Socrates’ten ve S Sport’tan tanıdığımız NBA yorumcusu İnan Özdemir 26 Ocak 2024 tarihinde yayınlanan Amerikan Mutfak programında Doc Rivers ile ilgili “…bence medyada çalışırken Bucks’a gayriresmi danışmanlık vermesi ve bunun bu süreçte ortaya çıkması da çok ilginç bir durum. Yani çok ciddi bir çıkar çatışması var burada. Ana yayıncıya çalışıyorsun sen, bir yandan Adrian Griffin’e danışmanlık veriyorsun…” yorumunu yapıyor. İnan Özdemir’in sahip olduğu özgürlük alanı içerisinde davranabileceği en ahlaklı şekilde davranan bir medya mensubu olduğu konusunda şüphe yok. Zaten adını bu yazıda geçirme sebebim de bu. Doc Rivers’ın Bucks’a danışman olduğunu bile bile ana yayıncıda çalışmasına göz yuman yüzsüzlerden bir beklentimiz olamaz ancak İnan Özdemir gibi Amerikan Mutfak programının tartışmalı sponsoru Yemeksepeti gibi bir dev konusunda bile en azından elinden gelen ölçüde tepkisini gösteren bir basın mensubundan sanırım bir şeyler bekleyebiliriz. Kendisinin hem Socrates’ten hem de S Sport’tan mesai arkadaşı Uğur Ozan Sulak’ın kariyer planlarından ve ilişkilerinden haberdar olmadığını düşünüyorum. Yoksa Doc Rivers konusundaki tespitlerini mesai arkadaşı Uğur Ozan Sulak’tan sakınmayacaktır. Sakındığı takdirde ahbabını koruma kültürü medyanın kaymak tabakasında da varlığını sürdürecek ve nesiller değişse bile sonuç değişmeyecektir. 

Geceleri gökyüzünde
Şairlerin önsözünde
Sağdan vurup sol gözünde
Parsa topla benim için

  1. Bilgin Gökberk’in konu hakkındaki yazısı https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/bilgin-gokberk/musteri-velinimetimdir-l-5185494 ↩︎
  2. Bilgehan Uçak’ın Burçin Badem’in iddialarını ve Murat Murathanoğlu’nun yanıtlarını içeren yazısı https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2019/10/27/hem-spiker-hem-menajer-olunur-mu ↩︎

“Pişşt Spiker” üzerine bir yorum

  1. Merhaba, yazinizin cogu makul gozukuyor ancak pana macindaki yumruk sikma olayindan rahatsiz olunmasini anlayamiyorum , galatasarayli olmak harici bundan rahatsiz olmaya dair tek bir sebep dahi goremiyorum.

    Tesekkurler , iyi gunler

Yorumlar kapalı.